Kalpler Allah’ı Anarak Yatışır


Çağımızın en sinsi hastalığı stres, şiddet ve toleranssızlıktır. Oysa kalplerimiz, stresimiz ancak Kuran’ı iyi anlamak ve Allah’a gerçek teslimiyetle yatışır. Dinin sadece helal ve haramlardan ibaret olmadığını, merhametin de, şefkatin de, gerekirse trafikteki kırmızı ışığa uymanın da dinin gereği olduğunu anlarsak, işte o zaman kalplerimiz de daha kolay yatışacaktır.
Kurân-ı Kerim manevi doyumsuzluğun, stres ve toleranssızlığın ilacının Yüce Allah’la yakınlaşma olduğunu söylüyor.“Dikkat ediniz. Kalpler ancak Allah’ı anarak yatışır.” Bunun için “zikir” kelimesini kullanır. Bunu “anmak” olarak tercüme ettik. Aslında boyutları çok daha geniştir bu kavramın. Zikri, sadece anmak cümlesiyle izah haksızlık olur. Ayeti daraltmak olur.
Tevekkül bir zikirdir. Sevmek bir zikirdir. Merhamet bir zikirdir. Affetmek bir zikirdir. Kuran bir zikirdir. Namaz bir zikirdir. vb.
Bu listeyi çok uzatabiliriz. Ama önemli olan bütün bu erdemleri sırf Allah için yapmaktır. İşte Kurân-ı Kerim ancak bununla doyuma ulaşabilirsiniz diyor. Tedavi budur buyuruyor.

Peygamberimiz (sav) “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” genel ilkesini hayatın tümüne yaymamızı ister.

Hz. Peygamber özel hayatında da bu toleransı esas almıştır. O’nun (sav) bu tavrını anlatan Hz. Aişe (ra) şöyle der:
“Peygamberimiz (sav) iki dünya işi arasında muhayyer (seçenek sahibi) bırakılınca günah olmadıkça mutlaka onlardan en kolay olanını alırdı. Ne var ki, şayet günahı gerektiren bir konu olursa da ondan insanların en uzak olanı Hz. Peygamber (sav) olurdu. O hiç kendisi için kin tutup öç almamıştır.”
Kolay olanını seçen bir peygamber. Bize de kolay bir din emanet eden bir peygamber. Birbirimizle ilişkilerimizde toleransı ve kolaylığı öğütleyen bir peygamber. Bizler ise çoğu kez kendimize toleranslı davranılmasını isteriz, ama başkasına bunu çok görürüz.

Arabamızın direksiyonundayız. En ufak bir yol tıkanıklığında veya yanlış harekette birden asabileşiyor, toleransı unutuyoruz. Ufak bir yol isteme kargaşasından dolayı cinayete kurban giden insanımızın sayısı hiç de az değildir. Hz. Peygamber (sav), ‘bana tavsiyede bulun’ diyen asabına, ‘sert mizaçlı birine sinirlenme’ buyururken, birçok belanın önüne geçecek bir anahtar sunmuştur aslında.


Bir gün Hz. Aişe ve Hz. Hafsa nafile oruç tutmuşlar. Ramazan ayı değil. (Bilindiği gibi başlanmış olan nafile oruç düğün, davet gibi sebeplerle – ihtiyaç halinde – bozulabilir, ama sonradan kaza edilmelidir.) Olayı Hz. Aişe (ra) anlatıyor:

“Biz oruçluyken iştahımızın çektiği bir yemek getirildi. Canımız çekti. Biz de kendimizi tutamadık ve başladığımız o nafile orucu yedik. Hz. Peygamber (sav) geldiğinde Hz.Hafsa durumu Peygamberimize anlattı. Hz. Peygamber (sav) kızmadı, kınamadı ‘Başka bir gün kaza edersiniz’ buyurdu. (Ahmed, Müsned, 6, 263)”

Ya bütün gücünü harcadığı halde Fatiha Suresi’ni ve Kur’an-ı Kerim’den herhangi bir sureyi ezberleyemeyen ve namaz kılmak isteyen kişiye gösterilen tolerans… Peygamberimiz (sav) adama döner ve der ki ” ‘Elhamdülillah, sübhanallah, la havle vela kuvvete illa billah (güç ve kudret Allah’a aittir)’ de, yeter. Namazı bunlarla kıl.”

Ezber bozan tavırlar bunlar değil mi? Acaba kaçımız bunları biliyoruz? Hücrelerine, DNA’larına kadar sevgi, tolerans ve yaşanabilirlik sinmiş olan bir dinin mensupları birbirlerine karşı daha toleranslı, merhametli olmalı değiller mi?

Ama maalesef öyle değiliz. Bu konuda kendimizle yüzleşmeliyiz. İyi Müslümanlığı başkasından değil kendimizden beklemeliyiz. Dinin sadece helal ve haramlardan ibaret olmadığını, merhametin de, şefkatin de, affediciliğin de, fakir doyurmanın da, gerekirse trafikteki kırmızı ışığa uymanın da dinin gereği olduğunu anlatalım. Ve her birimizin diğerimize son sözü şu olsun mu?

“Allah”ın temiz olarak yarattığı fıtratı bozma hakkına sahip değiliz. Zira sadece fıtratı değil, kâinatı da, ekolojik dengeyi de zedelemiş oluyoruz.
BÜYÜKLERİN DUALARI
Hz. İbrahim’in Duası
Ey Allah’ım! Bu yepyeni bir gündür. Bu bakımdan bugünü benim için ibadetle aç, mağfiret ve rızanla kapat. Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat çoğalt ve bugün de işleyeceğim günahlarım için beni affet. Çünkü çok affeden ve her çeşit nimetlerle kullarına ihsanda bulunan, kullarını çok fazla seven, daha istemezden önce onların isteklerini bilip takdir eden sensin!
SORU – CEVAP
1- Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?
Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır.
2- Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?
Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.
3- Oruç tutmuşken gündüz ciddi bir travma geçirsem ve orucu bozmak zorunda kalsam, 61 gün ceza orucu tutmam gerekir mi?
Oruçlu iken ciddi bir tıbbi problem oluşursa veya hayatınızı tehlikeye sokacak bir olayla karşı karşıya kalacak olursanız veya hakikaten oruca devam edemeyecek bir hale gelirseniz orucunuzu bozarsınız. Bu keyfi bir bozma olmadığı için daha sonra bir güne bir gün kaza edersiniz.
Doç.Dr.Nihat Hatipoğlu – Sabah Gazetesi

”Emrin Olur” Hz.Vahşî Bin Harb’in Hikayesi


Vahşi Hz.Hamzayı Şehit ettiğinde Resulullah (S.A.V) onu şehit edenin Vahşi oldugunu öğrenmişti ve çok hiddetlenmişti, Zaman gececekti Vahşi bir vesile ile Müslüman olacaktı, Artık Vahşi Resullah’ın karşısında ama içinde bir korku içinde bir heyecan
içinde bir sızı…
“Ben geldim ya Resullah Müslümanım artık” diyecekti
Resulullah (S.A.V) çok sevinecek çok mahzun olacaktı, o anda yüzünde bir hüzün Vahşiye bakıyordu Amcasını görüyordu sanki o anı, şehitlik anını..
Sonrasında;
”Benim karşıma cıkmasan” diyecektı “seni gördükçe amcam gelıyor aklıma cok üzülüyorum”
Emir telakki edecekti Hazretı Vahsi görünmeyecekti. Herkes mescitte, vahşi, sütunlar arkasındadır…
Yaklaşamamak Resullaha (S.A.V) metreler mesafesınde olmak ama ona dokunamamak…
Belki olsun diyecekti olsun müslüman oldum ya Ona Ümmet oldum ya, bu da büyük nimetti demiştir elbet..
Sonrasında ResulAllah (S.A.V) vefat edecekti…
Mescit öksüz,
Mescit yetim,
Mescit sahipsizdi sanki,
Hazreti Vahşi söz vermişti ya yaklaşamıyordu mescide
Sanki Resullah (S.A.V) hep oradaydı.
Ve bir gündü…

Hazreti Vahşi mescid arkasındadır,

Yine üzgün,
Gözleri yaşlı,
Özlüyordu çünkü
Dokunamamıştı Resullaha (S.A.V) ya…
Ve o dem bir ses yükseliyordu
Vahşiii…!
Ne bekliyorsun? Mescit seni bekler,
Gir artık mescite,
Sanki zaman durmustu,
Sanki mekan yok olmustu,
Vahşi huzurdaydı..
Sonrasında Yalancı bir peygamber cıkıyordu!
Vahşi onu öldürecekti belliki bu şeref onu Resullaha (S.A.V) yakın kılacaktı..
Ezgi bu satırlar üzerinden esinlenilerek yazılmıs kim dayanabilir ki 10 metre mesafede Resulullaha (S.A.V) dokunamamaya…
Vahşi öyle bir sahabi
Onun da imtihanı öyleymİş…
Hani ezginin sözlerinde diyor ya:
Taş bassın yerime dedi gönlüne..
Emri olur başım gözüm üstüne..
Bakmasın demiş birdaha yüzüme..
Emri olur inansın bu sözüme..
Almasın demiş adımı diline..
Vay ben ölem atsın toprak üstüme..

Ey Kudreti Sonsuz Allah’ım…


Ey kudreti sonsuz,
merhameti nihayetsiz,
bütün âlemlerin yegâne sahibi
Yüceler Yücesi Rabb’imiz!.
Efendiler Efendisi’ne,
O’nun nezih ehl-i beytine,
seçkinlerden seçkin ashâbına salât ü selam ederek bunları Senden dileniyoruz,
Allahım Rasul-i Ekrem efendimiz ve âline salat eyle
Haramlara olan isteğimizi kır.
Günahlara olan ihtirasımızı öldür;
Bizi Mümin ve Müslüman erkek ve kadınlara, tüm yaratılmışlara eziyet etmekten alıkoy.
Sen Bakisin.
Ne olur bizlere tattırdığın bu birbirinden
güzel nimetleri kesme.
Bizleri Kendine aşık eyle.
Bizleri Ebed, Ezel, Evvel, Ahir ve Baki isimlerine aşık eyle.
Ey sayısız Güzel İsimlerin sahibi Güzel ım!
İnanan bir insan Senin sonsuz güzel isimlerinin tecellisine
mazhardır.
İnanalarında tecelli eden güzel isimlerinin
her biri, aşıklarında bir güneş ihtişamıyla zuhur eder.
Senin yanında inananların ve özellikle aşıklarının her
birinin paha biçilemez bir değeri vardır.
Sen inanmayanlara hidayet, hidayete erenlere aşkını lutfeyle.
İnanmayanların hidayetini, hidayete erenlerin, aşkını öne
al.
Habibini en güzel bir şekilde Kendine aşık ettiğin gibi bizleri de Kendine ve Habibine aşık eyle.
Habibin aşkı adına Senden ne istemişse bizlerde istiyor, diliyor ve dileniyoruz.
Bizleri Cemaline meftun, Vuslatına mazhar eyle.
Çünkü biz senin Gazabına dayanamayız.

Kuranı Kerimden Adaş İle İlgili Ayetler


(Allah buyurdu:) “Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız.”
(MERYEM SURESİ / 7)
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun?
(MERYEM SURESİ / 65 )

Rasulullah (SAV) İsimleri


Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsimleri
Muhammed bin Cübeyr bin Mut’im (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben o Mâhi’yim kî, küfür benimle mahvedilir. Ben o Haşir’im ki, insanlar benim ayağımın ökçesi üzerinde (Yani beni takip ederek) haşrolunur. Ben Âkıb’im. Âkıb kendisinden sonra Nebi olmayandır’ buyurdu.”
Müslim 2354/124
Ebu Musa el-Eşarî (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendini bize birçok isimler ile isimlendirdi ve:
‘Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben Mukaffî’yim. (Yani Nebilerin sonuncusuyum) Ben Hâşir’im. Ben tevbe Nebisiyim. Ben rahmet Nebisiyim’ buyurdu.”
Müslim 2355/126
1) Muhammed,
2) Ahmed,
3) Mâhi,
4) Haşir,
5) Âkıb,
6) Mukaffî.

Allah (c.c.) Bildiği Herşeyi Yaratabilirmi?


İlmin sahasına giren her şeyin mutlaka varlık sahasına girmesi gerekmez. Örneğin, bir mimar-mühendis, inşaat ve sanat estetiği konusunda yüz derecelik bilgisi varsa, bunun yüzde birini bile uygulamaya koymayabilir. Hatta denilebilir ki, hiç bir ilim sahibi, sahip olduğu ilminin tamamını uygulamaya koymamıştır. Bunun gibi, Allah’ın sonsuz ilmi de sonsuzluk kavramına uygun varlıkların yaratılmasını gerektirmez. Sadece ilmi değil, sonsuz kudreti de sonsuz bir varlığı yaratmamıştır.
- Bununla beraber, Allah’ın sonsuz ilmi hem varlığa hem yokluğa taalluk etmektedir. Bu anlamda, Allah’ın sonsuz ilminde -adeta- sonsuz olan varlıklar ile var olmayanlar birlikte yer almaktadır. Bunlardan kudret tarafından harici vücut elbisesi giydirilenler varlık sahasına da çıkıyorlar. Kudret tarafından bu vücut elbisesi giydirilmeyenler ise, harici vücudu giymemekle beraber, ilmî vücutlarıyla Allah’ın sonsuz ilminde var olmaya devam edecekler.
Bundan anlaşılıyor ki, Allah’ın sonsuz ilmi, kudretin giydirdiği harici vücut elbisesini giyen varlıklar yanında, kudret tarafından harici vücut giydirilmeyen ve bu sebeple varlık sahasına çıkmayanları da kapsamaktadır.
- Allah’ın bütün sıfatları sonsuzdur. Ancak, iç içe girmiş dairler gibi iç içe olan Allah’ın isim ve sıfatları, -sonsuz olmakla beraber- birbirlerini sınırlandırıyorlar. Mesela; yaratmak söz konusu olduğunda, merkezdeki isim, Hâlık ismidir. FakatHâlık ismi, aynı zamanda Hâkim isminin hikmetini de gözettiği için, hikmetsiz şeyleri yaratmaz, o konuda kendi kendini sınırlandırmış olur.
Bundan anlaşılıyor ki, Allah’ın bütün isim ve sıfatları gerçekte mutlak ve sınırsız olmakla beraber, tecelli ettikleri varlıkların kapasitelerine göre bir tecellide bulunurlar.
Güneşte tecelli eden Nur isminin Ay’daki tecellisi aynı değildir. Hz. Cebrail’i yaratırken tecelli eden bir kudret, bir kelebeği yaratırken aynı şekilde tecelli etmez. Onun içindir ki, her ismin bir azami mertebesi var ve bütün isimlerin de bir ism-i azamı vardır.